Açık Radyo'da Tiyatro: Vahşi Kedinin Saati

-
Aa
+
a
a
a

 

Yazan: Per Olov Enquist

İngilizce’den Çeviren ve Radyoya Uyarlayan: Yaman Ömer Erzurumlu

Müzikler: Einsturzende Neubauten ve Squarepusher

Efekt Tasarım ve Ses Kayıt: Deniz Koloğlu

 

Oynayanlar:

Hasta: Seda Özen Yürük

Lisbeth: Esra Kudde

Rahip: Selin Girit

Ericsson: Onur Kahraman

 

Efekt + Müzik....: Hücre kapısı açılma kapanma sesi. Yankı yapan bir koridorda iki kişinin adım sesleri. Arada kapı açılıp kapanma sesleri.

Rahip: O akşam onu ilk ve son defa göreceğim akşamdı. O zamanlar İsveç Devlet Kilisesi’nde rahiptim. Artık değilim. Lisbeth aradı. Üniversite adına yürütülen bir deneyin proje sorumlusuydu. Yardıma ihtiyacı vardı. Dört yıldan sonra ilk görüşmemizdi. Ona biraz da öfkeli şekilde insan kobaylarının son analizi için şimdi de dinsel bir araca mı ihtiyacı olduğunu sordum. Hastalardan biriyle işlerin sarpa sardığını, enstitü yönetim kurulunun durumdan memnun olmadığını ve sadece yardımıma gereksinmesi olduğunu söyledi. Lisbeth’in sabrının sonuna geldiği sesinden belli oluyordu. Efekt + Müzik Kesilir.

Bir anlam veremediğimiz şiddetten korkarız. Aniden oluverir ya. Diğeri. Hani “doğal” olanı. Onu anladığımızı sanırız. Hasta iki masum insanı öldürmüştü. Cinsel bir motif olsa belki… ama hiçbir şey yoktu. [Kıkırdama...] Bir trene atlayıp kuzeyde bir yerdeki büyükbabasının evine gittiğinden beri süresiz gözetim altında tutuluyordu. Büyükbabası öldükten sonra evi orta yaşlı bir çift almış. [Kıkırdama...] Kimse ne olduğunu tam olarak bilmiyordu ama görünüşe bakılırsa onlarla konuşmaya çalışmıştı. Çift konuşmaktan yorgun düşünce onu dışarı çıkarmak istemiş, o da panikleyip kaptığı demir bir çubukla ikisini de öldürmüştü. [Kıkırdama...] Sonra cesetleri dışarı taşıyıp, birbirlerini kucaklar halde bir kar tepeciğinin üzerine yerleştirmişti. Kaçmaya da kalkmamış. Orada öylece oturup, pencereden dışarıya bakıp beklemiş. Sonra bir defa daha kaçmış kuzeye. [Kıkırdama...] Bu sefer de büyükbabasının evini ateşe verip, intihar etmeye kalkışmıştı. [Kıkırdama...] İşte kedi deneyi de ondan sonra başladı. [Kıkırdama başlar ve bıçak gibi kesilir.] Hiçbiri birbirine bağlanamayan uzun bir şiddet zinciri. Üç gün önce hastalardan birini karnından makasla yaralamış. Ertesi gün kediyi öldürüp, yine intihar etmeyi denemişti.

Genç: Bu gerçekten iyi. Harbi iyi. Gerçekten bomba. Şu karikatüre bak. Adam tek başına yatağına uzanmış. Pantolonunu indirmiş, elinde de, neyse işte o şey. Ama şeyinin aklında başka fikirler var. Şeyin konuşma balonu. “Bu gece olmaz başım ağrıyor”

Efekt: Çığlıklar, bağrış sesleri. Açılan kapanan kapı sesleri....

Rahip: Plastik bir torbayı alıp başına geçirmiş. Yatağına uzanmış. Ölü kediyi de burnu ona doğru gelecek biçimde sol kolu ile bedeni arasına yerleştirmiş. Asistan gelip kurtarmış. EFEKT: çığlıklar kesilir. Ben onunla ilk ve son defa ikinci başarısız ve sonuncu başarılı intihar denemesinin arasında görüştüm.

Genç: Bu gece olmaz başım ağrıyor.

Rahip: Başlayalım mı dersin?

Genç: Bu gece olmaz.

Lisbeth: İyi değil misin?

Genç: İyiyim doktor, fıstık gibiyim.

Rahip: İyi değilsen lütfen söyle.

Lisbeth: Ben pek iyi değilim. Eğer umurunuzdaysa...

Genç: Ağrıyor işte.

Rahip: İstemiyorsan konuşmak zorunda değilsin. Bekleyebilirim. Başka bir zaman gelebiliriz. Zorlamak istemem. Bu görüşme tamamen gönüllü.

Genç: Lütfen içeri buyurun! Ne güzel...hayır efendim hayır, içeri buyurun. Geçin içeri. Lütfen oturun!

Lisbeth: İçerideyiz zaten.

Genç: Aynen böyle hayal etmiştim işte. Tamamen gönüllü. Önce siz kapıyı çalacaksınız. Kalkıp bakacağım. Sonra şaşkın ama neşeli bir gülümseme yüzümü kaplayacak. Heyecanla ceplerimde anahtarı arayacağım. Kapıya gidip, kilidi açacağım. Bir de bakacağım kimler gelmiş. Lisbeth. Biz hayvanlarının üzerinde güzelim deneylerini yürüten sevgili Lisbeth. Veee... Yakasına küçük bir haç iliştirmiş hoş bir bayan. Çok seksi. Herhalde önce şey diyerek başlamalıyım. Ne güzel... ne de güzel bir sürpriz...

Lisbeth: Lütfen keser misin?

Genç: Birisi biraz hanımefendi olmaya çalışıyor burada.

Rahip: Söyle yapamaz mıyız? Lisbeth bana en baştan her şeyin nasıl planlandığını anlatsın. Bu ortak projenin üniversite ile...

Genç: Tımarhane, biz tutukluların diliyle.

Lisbeth: Biz burada tek bir temel soru soruyoruz: İnsan nedir? Ve temel yapısının bozulmasına ne gibi karmaşık faktörler sebep olur? Eğer bozulmuşsa, bunu tekrar ne düzeltebilir? Duygular, zekâ, huzur, samimiyet. Bütün yelpaze. İlk basamaktan başladık.

Genç: Bir çiçek getirerek başladılar.

Lisbeth: Neden durmadan bundan bahsedip duruyorsun. Onu getiren çalışma grubu değil, bina yönetimiydi!

Genç: Galiba gerçekten insan olup olmadığımı test etmeye karar verdiler. O sebzeyi de o yüzden koydular köşeye. Ne var ki oldu. Herhalde çok zehirli geldim ona. Her Allahın sabahı, uyandığımda, yerde yapraklar buluyordum. İşte beni böyle test ediyorlardı. Her sabah. Yerden yaprakları toplayıp saydım her gün. Kim olsa çiçeğin durumunun nereye gittiğini görebilirdi.

Lisbeth: Ölmüştü. Çiçek çoktan ölmüştü!

Genç: Bütün ağaçlar sonbaharda yapraklarını dökerler. Mayıs’ta da yenileri çıkar.

Lisbeth: Valle de ölmüştü.

Genç: Aha o yüzden yani. Tabii ya. Kedi! Kedi ancak bir sonraki aşamada daha güvenli olurdu. Tabii ya.

Lisbeth: Sadede gelirsek. Burada asıl fikir gözetim altındaki grup üzerinde hayvanların etkisini denemekti. Yani, onlarda kişilik değişimine yol açıp açmayacağını görmek için bir hayvanın sorumluluğunu almalarına izin verecektik.

Genç: Okuduğumuz not hayat kadınlarının oyuncak bebeklerle oynamasına izin verildiğinde adam gibi davranmaya başladıklarını anlatıyordu.

Rahip: Nasıl yani?

Lisbeth: Devrimden sonra. Yani Chiang Kai Check devrildikten sonra... [Genç şarkı mırıldanmaya başlar....] lütfen çeneni kapar mısın! Aslına bakarsan bu önemli.

...Çin’de milyonlarca hayat kadını varmış. Hepsinin de kaybettiği ortak bir şeyler olduğunu görmüşler. Şefkat ve diğer insani duygular. Mao onları dev kadın kamplarında toplayıp tekrar çocukluklarına dönebilsinler diye oyuncak bebeklerle oynamalarına izin vermiş.

Genç: Hayat kadınlarının ayağına kadar gitmek zorunda kalmadığın için şanslı sayılırsın. Bak seninkiler yanı başında.

Rahip: Yani bir kedinin bakımını üstlenmene izin verdiler.

Lisbeth: Hayvanların verildiği on kişilik bir grup ve verilmediği on kişilik bir grup daha oluşturduk.

Genç: Ericsson, anlarsın işte, göbeğine makası yiyen, kontrol grubuydu. Verilmeyenlerden. Belki o yüzden öyle bir acayip oldu.

Lisbeth: Biz kedinin, deney boyunca bir kedinin görebileceği en iyi ilgi ve bakımı göreceğini düşündük. Yürüyüşe çıkacağı egzersiz sahası. Günde en az bir saat. Taze havada.

Genç: Kürkü için.

Lisbeth: Kürkü için. Bir de, geldiğinde altı aylıktı ve daha kısır değildi ama her erkek kediye yapıldığı gibi on bir on iki aylık olduğunda ameliyat ettirdik.

Genç: Ben değildim! İsteyen ben değildim! Valle’in ameliyat edilmesini ben istemedim. Kendi istedi!

Rahip: Bunu Valle mi söyledi? Seninle konuştu mu?

Genç: Bir ay boyunca bunu tartıştık. Ben bunun doğaya karşı suç olacağını söyledim.

Lisbeth: Sakin ol. Tamam sakin ol.

Genç: Valle bu halin katlanılmaz olduğunu söyledi. Bir karınca yuvasının üzerine yatar gibiymiş. Orada yatıp durmadan o işi yapmanın nasıl olacağını düşünmek gibi.

Lisbeth: Demek böyle dedi. Peki sen ona ne dedin?

Genç: (canlandırma) Valle, hayat o işten çok daha fazlası demek. İnsan olma hakkını bir karınca yuvasının üzerinde yatmaya benzese de koruman gerek. (Valle’in sesini canlandırarak) Ama o zaman kafadan çatlak biri gibi odanın içinde dört dönüp, kıyıya köşeye işeyeceğim ve burası berbat kokacak. (canlandırma) Umurumda değil Valle, ben senin yanındayım. Müzik... Sonra bir sabah. Geldiler, onu aldılar ve götürüp ameliyat ettiler. Bize sormadan.

Efekt: Kapı yumruklama sesi.

Genç:Onu aldığınızı biliyorum. Geri getirin onu. Valle’i geri getirin. Bunu yapamazsınız. Geri getirin onu.

Lisbeth:Makul ol. Ameliyat edilmemesi ona eziyet olacak anlamıyor musun?

Genç: Hayır. Hayır. Haksızlık bu. Valle’e elinizi sürmeyin. Allahın cezaları! Allahın baş belaları!   Müzik Kesilir... Allahın cezaları! Allahın baş belaları!

Lisbeth: Sonrasında gayet iyi bakıldı. Özel yemek verildi ve bizlere açıklanmayan bir nedenle üzeri kapalı özel bir kulübe.

Genç: Valle istedi. Ameliyattan sonra utancından kimseye görünemedi. Bana bile. Bana bile!

Rahip: Fakat tatlım kediler konuşamaz.

Genç: Kediler konuşamazmış. Sen o tanrın hakkında onun ağzından çıkan tek bir kelimeyi kulaklarınla duymadığın halde bir sürü şey anlatıyorsun ya.

Lisbeth: Artık konuşamaz. Öldü.

Genç: Hayır?!!

Rahip: Valle ölü. Ama tanrı ölü değil.

Lisbeth: Hadi ya?

Rahip: Hayvanlar neden verildi?

Lisbeth: Suçlular, hastalar ve buna benzer kimselerden oluşan hedef kitleye seçme hakkı verilseydi, hangisini seçerdiniz renkli televizyonu mu, kediyi mi diye sorduk. Yüzde seksen beşinden fazlası kediyi işaretledi.

Genç: Ama bizim grupta kediyi alan ben oldum. Hemen herkes kediyi işaretledi ama bir tek ben aldım. Müzik...

Lisbeth:Hayvan bakma konusunda ne diyebilirsin bize?

Genç:Deneyimli olduğumu.

Lişbeth: Demek öyle.

Genç: Hatta çok deneyimli olduğumu. Dedemin çiftliğinden.

Lişbeth: Anlıyorum. Çok ilginç. Peki...

Genç: Tabi deneyimle büyükbabamın bahçesindeki kurbağaları kastettiğimi anlamalarından önceydi bu. Ama bence Lisbeth beni son derece ilginç buldu çünkü o kadar kötü üşütmüştüm ki kafayı.

Lisbeth: Tamam bu kadarı yeter.

Genç: Eğer sen ileri derecede çatlağı işaretlememiş olsaydın. Valle’i alamazdım.

Lisbeth: Dinle. Yalnız geçen hafta içinde makasla Ericsson’u öldürmeye kalkıştın. Valle’i boğdun ve aynısını kendine yapmaya kalkıştın. Kes şu hayvan hikâyelerini de...

Rahip: Onu rahat bırakamaz mısın? Kendince neyi önemli bulduğunu bilmek istiyorum.

Lisbeth: Neyle karşı karşıya olduğumuz hakkında en ufak bir fikrin yok.

Genç: Ben paramı Lisbeth’e yatırıyorum. Neyle karşı karşıya olduğumuz hakkında en ufak bir fikrim yok.

Rahip: Dinle. Dün hastanedeydim. Ericsson’la konuştum.

Efekt: iskemleye oturma sesi ve sallanan iskemle sesi....

Genç: Hımmm... bu sandalye bazen inanılmaz rahat olabiliyor. Ericsson’a Valle’in ölmediğini söyleseydin.

Rahip: Sence Ericsson buna inanır mıydı?

Genç: Ericsson’u bilirim. Sadece kıskanmıştı. EFEKT: sallanan iskemele sesi kesilir. O kontrol grubundaydı bense her nasılsa bir kedisi olmasına izin verilecek kadar ileri derecede rahatsız olan tek kişiydim..

Rahip: Ericsson’un Valle’e dokunmasına izin verilmiş miydi?

Genç: Hayır. Ama arada egzersiz saatlerinde... Valle ne zaman yürüyüşe çıksa tasmasını takardım. Ericsson da orada öylece durur, gözlerini dikip bakardı. Acayip kıskanmıştı canım.

Ericsson: Pist

Genç: Bir seferinde...

Ericsson: Pist buraya bak

Genç: Bana rüşvet vermeye kalkıştı.

Ericsson: Valle’i günde bir saat ödünç almam karşılığı hücremdeki turtayı sana veririm.

Genç: O kadar yüksek sesle söyledi ki bunu salak, Valle duydu. Her gün. Valle’i yürümeye çıkardığımda, gözlerini ensemde hissediyordum. Bir insan nasıl bu kadar kafayı yiyebiliyor. İnanılmaz bir şey. Olayın olduğu gün. Ericsson’un ne düşündüğü hissedebiliyordun. Ben kontrol grubunda olmak istemiyorum. Ben Valle’i istiyorum. Valle benim olmayacaksa, hiç kimsenin olmayacak. Tamamen delice. Her şey o kadar çabuk olup bitti ki.

Efekt: Taşlık yolda yürüyen ayak sesleri

Rahip: Ne çabuk olup bitti.

Efekt: Hızlanan ayak sesleri.

Genç: Ericsson arkadan yaklaşıp...

Rahip: Bir şey duymadın mı?

Efekt: Koşar adım sesleri.

Genç: Arkamdan koşarak geldi. Tasmayı kaptı ve bir dev gibi Valle’i kapıp koşmaya başladı.

Efekt: Kedi miyavlaması. Koşarak taşlık zeminde uzaklaşan ayak sesleri.

Genç: Ericsson! Kaçma Allahın cezası. Aaaaaaaaaaah! Valle. Yardım edin. Birisi yardım etsin. Valle iyi misin? Valle!? Kapıları açın! Kapıları açın! Aaaaaaah! Allahın cezaları. Biri kapıları açsın!   Her yer kilitliydi.

Lisbeth: Derhal Ericsson üzerindeki güvenliği arttırdılar. Her yer arandı ama Valle kaybolmuştu.

Rahip: Ama geri geldi.

Lisbeth: Mesele geri gelmesi değil. İki gün boyunca kayıptı. Hastalardan bir salak Valle’in tasmasının bir ota takıldığı ve bir tilkinin onu yediği lafını yaydı. İkinci günün akşamı benim karşı olmama rağmen Ericsson üzerindeki güvenlik normale döndürüldü. Bu tatlı küçük şey de mutfağa gidip kaptığı bir makasla...Ericsson’u midesinden şişleyip.

Genç: İki sefer de çevirdim.

Lisbeth: İki sefer de çevirdi.

Genç: Çevirdim...

Lisbeth: İki sefer...

Rahip: Peki Ericsson’u görürsem ne dememi istersin?

Genç: Bilmem... sen olsan ne dersin? Valle’in ormanda “Yapma. Ericsson’a acı. O kontrol grubu” dediğini duyuyordum. Kedileri her zaman dinlemek gerek.

Rahip: Valle kendi başına mı döndü?

Genç: Kendi başına... Bir delik falan bulmuş olmalı. Ericsson kötü durumdaydı ve bunun da bitirme tezini mahvetmiştim. Ericsson’a biraz ayıp oldu ama asıl bunun tezine oldu olan.

Lisbeth: Tehlikeli bir şeylerle uğraştığımızın farkına vardık.

Rahip: Neden Valle’i bu kadar sevdin?

Genç: Ne?!

Rahip: Neden?

Genç: Çünkü asla benden utanmadı!

Rahip: Asla?

Genç: Asla!

Rahip: Geri geldiğinde hayattaydı.

Genç: Evet. Gece geç vakit. Bir şeyin kapıyı tırmaladığını duydum.

Efekt: Kapı tırmalaması.

Genç: Kim o? Valle! Geri geldin. Nasılsın? Tanrım yaralı mısın? Seni göremiyorum Valle. Kapı... kapı kilitlenmiş. Allahın cezaları kapıyı kilitlemişler.

Efekt: Kapı yumruklama sesi

Genç: O an... düşünebiliyor musun? Yeni bir Ericsson salağı çıkıp gelebilir ve...

Lisbeth: Kıyamet günü gibiydi.

Genç: Ertesi gün de gelip - Seni aşağılık. Suratımıza karşı. Valle ve bana.

Lisbeth: Mecburduk.

Rahip: Kim?

Lisbeth: Bütün proje ekibi.

Müzik...

Genç: Ne arıyorsunuz burada. Rahat bırakın bizi.

Lisbeth: Valle’i almamız gerek.

Genç: Tanrı aşkına Valle’i alamazsınız... O benim Allahın cezaları.

Lisbeth: Kediyi sahiplenemezsin. Bütün kedi kitaplarında böyle yazar.

Genç: Bütün kedi kitaplarında mi? Hangi geri zekâlı yazmış onları?

Lisbeth: Dinle beni. Dinle beni! Yarın gelip Valle’i alacağız. İtiraz etme. Bu iş daha fazla böyle gidemez. Deneyin durdurulmasına karar verdik.

Genç: Kim karar verdi? Siz kimsiniz? Neden siz deneyin durdurulmasına karar veriyorsunuz da biz devam etmesine karar veremiyoruz?

Müzik.

Rahip: Gerekli miydi?

LiSbeth: Doğru ya da yanlış mıydı, bilmiyorum ama gerekliydi.

Rahip: Kontrol grubunun önceki gibi hayvanları olmadan devam etmesine izin verildi sanırım.

Genç: Galiba makası Ericsson’a sapladığımda beni de kontrol grubuna geçirdiler. Verilmeyenlere. Galiba ondan sonra.

Lisbeth: Kontrol grubunu değiştirmedik.

Genç: Bence asıl hata daha baştan kontrol grubu işindeydi. Kontrol grubundakilerin hiçbirşeyi yoktu. Ama ötekilerin bir şeyleri oluncaya kadar bunun farkında da değillerdi. Kontrol grubuna. Evet Ericsson ve Valle’e olanlardan sonra beni kontrol grubuna geçirdikleri belli.

Rahip: Onlar kapıyı kapadı. Sen orada oturdun.

Genç: Evet, kontrol grubu olarak.

Lisbeth: Kes şunu.

 

Müzik...

Genç: Valle yıkılmıştı. Müzik Kesilir.

Genç:(Valle’miş gibi) Ne dediğini duydun mu? ....Ağlama Valle. Neyin var. (Valle’miş gibi) Beni götürmelerini istemiyorum. Burada seninle kalmak istiyorum.

Rahip: Ağladığına emin misin? Ben bir kedinin ağladığını hiç duymadım.

Genç: Kesinlikle. Bütün vücudu sarsılarak ağlıyordu.. Aaah, ah! Ericsson’un yerine seni şişlemeliydim o makasla. Ben konuşurken uyuduğunu sanmıştım. Ama kafasını kaldırdı, sakin ve derinden biliyor musun, bence büyükbabanın evi çok hoş bir yer dedi. Düşünsene sen ve ben oraya taşınabiliriz.

Lisbeth: Şimdi kül olan.

Genç: Ama bu Valle her şeyin nasıl olduğunu anlatmadan önceydi. Sanki bir yandan gülerken gelip göbeğimin üzerine oturdu.

Genç:(Valle’miş gibi) Ormandayken ne olduğunu sana anlatayım mı? Mucizeyi diyorum. Mucize? (Genç olarak) Ne saçmalıyorsun sen?

Lisbeth: Tamamdır. Yoruldun.

 

Müzik Kesilir.

Yarın aynı saatte devam ederiz. Öldü mü?

Rahip: Hayır, hayır. Ben şimdi duymak istiyorum.

Genç: Ve o küçük kedi bana gülümsedi. Valle gibi bir kedi gülümseyene kadar tanrının ne kadar güzel olduğunu gerçekten anlayamıyorsunuz.

Rahip: Tanrının güzel olması bu kadar önemli mi?

Genç: Hayır. Ama insanın kalbine birazcık olsun dokunabilir.

Rahip: Hiç düşünmemiştim bunu.

Genç: Valle’i gülümserken de hiç görmemiştin. Müzik...

Tasması arkasından sürüklenir halde doğruca ormana koşmuş. Derken... Hava kararmış... kararmış. Her yer zifiri karanlık. Beni çağırmış. Ama ben duyamamışım tabi. Tasması bir ota takılıvermiş. Kurtaramamış kendini. Ve birden bir tilki görmüş.

Rahip: Tilki mi??

Genç: Ve tilki Valle’i öldürmüş.

Lisbeth: Tamam. Tamam. Yeter. Keselim.

Rahip: Onu öldürmüş ha?

Lisbeth: Hadi gidiyoruz.

Genç:(Genç sesiyle) İyi de Valle, madem öyle nasıl şimdi burada oturuyorsun böyle? Bugerçekdışı. (Valle sesiyle) İyi de görmüyor musun? Burada oturuyorum işte. “Doğal”’ı bu. (Genç sesiyle) Doğal. Ne demek istiyorsun sen? Saçmalık. (Valle’in sesiyle) Seni alıp götürmek için geri geldim. Büyükbabanın evine.

Rahip: Anlamıyorum. Uğraşıyorum ama. Anlamıyorum. Büyükbabanın evi yanmamış mıydı??

Genç: Sanki ben bunu bilmiyordum! Önce, şu tilki olayından sonra Valle’in de kafayı üşüttüğünü düşündüm. Olmayacak şey değil hani.

Rahip: Ama birkaç gün sonra Valle capcanlı geri dönüp seni büyükbabanın evine götürmek istedi.

Genç:(Genç sesiyle) Kıçımı da yırtsam buradan çıkmama izin vermezler Valle. (Valle sesiyle) Bir yol daha var. Kimse özgür kalmamıza engel olamayacak. Buradan kurtulunca da beraber büyükbabanın evine gidip yaşayacağız. Sen yakmıştın ama o yeniden geri gelmiş.

Rahip: Sen buna inandın mı?

Genç: Valle bana asla yalan söylemedi. Neden şimdi söylesin ki? Neden inanmayacak mışım ona?

Rahip: Ama... bak... anlamaya çalış...

Genç: Sonra başını ellerimin arasına alıp gözlerine baktım.

Genç:(Genç sesiyle) Valle bunu yapabilmemizi çok isterdim ama becerebilir mıyım bilmiyorum? Çok korkuyorum. (Valle sesiyle) Biliyorum geçen sefer büyükbabanın evini yaktığında korkmuştun ama bak şimdi farklı. Korkmana gerek yok. Ölmek çok kolay. Sonra da özgürce büyükbabanın evinde yaşayacağız. (Genç sesiyle) Anlaştık, orada görüşürüz.

Efekt: Gencin sözlerinin geri kalanı boyunca kedi guruldaması sesi. Müzik Kesilir.

Genç: Uzandı. Burnunu koltukaltıma iyice soktu. Yüzünü biraz bana döndü. Bir süre ben başını okşarken orada mırıldayarak uzanmış durdu. Bir kaplancık gibi sıcak ve güzeldi. Ve sonra oldu. Sıra da bana geldi.

Rahip: Sen de plastik torbayı aldın.

Genç: Evet. Gerçi pek başarılı sayılmazdı ama Valle beni bekliyordur. Söz verdim.

Lisbeth: Sizi dinlerken ben kendimi hasta hissediyorum. Tilki Valle’i öldürmüş olsa geri gelemez. Bunu ona açıklamalısın. Bir ev yanar ama kendi kendine yeniden yerinde yükselemez. Bunu da ona açıklamak senin işin. Başka bir şey yaparsan sadece zarar vereceksin ona. Gidelim mi artık!

Rahip: Biraz daha kalabilir miyim? Daha fazlasını bilmem gerek. Tam anlayamadığım... ya da seni tekrar ziyaret edebilir miyim?

Genç: Hayır.

Rahip: Fakat çok önemli..

Genç: Hayır.

Rahip: Kendim için.

Genç: Her şeyi olduğu gibi anlattım. Söyleyecek başka bir şey kalmadı. Anlamak senin işin. Beni kimse durduramaz. Valle beni bekliyor.

Rahip: İki gün sonra ölmüştü. Bana nasıl olduğunu anlatmak istediler ama bilmek istemedim. Yüzünü tanrının koltukaltına gömüp, orada mırıldayarak bi zaman uzandığını, bir elin yavaşça saçlarını okşadığını ve öylece oluverdiğini hayal etmek istedim. Eğer koltukaltına büzüşüp ölemeyeceksen bir tanrı neye yarar? İnsan bir kedinin kendisini beklediğini biliyorsa ölmek de kolay olmalı. Müzik....

Genç: Baksana. Yarın Ericsson’u görecek misin? Ona yaptığı için kırgın olmadığımı söyler mısın? Valle ile ikimizin adına.

Efekt: Yankıyla kapanan demir kapı sesi. Gencin yankılanarak uzaklaşan şarkısına eşlik eden ayak sesleri.

 

Müzik Kesilir.